2577 sayılı idari yargılama usulü kanunu madde 12 iyuk 2025

İYUK Madde 12 – İptal ve Tam Yargı Davaları

İptal ve tam yargı davalarını konu alan İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 12. madde, 20.01.1982 tarihinde 17580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 2577 sayılı kanun numarası ile yürürlüğe girmiştir. Bu yazımızda; kanun maddesinin metnine, gerekçesine, açıklamasına ve hakkında verilmiş olan pek çok emsal karara yer vereceğiz. Keyifli okumalar dileriz.

İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde (2025)

İptal ve tam yargı davaları:

Madde 12İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.

İYUK Madde 12 Gerekçesi

İYUK 12. Maddenin, Milli Güvenlik Konseyi çatısı altında çalışmalarını sürdüren Adalet Komisyonuna sunulan gerekçesi şu şekildedir:

“Doğrudan doğruya tam yargı davası açılmasında, görevli olmayan yargı mercilerine başvurulduktan sonra idari yargı yerine başvurulması halinde idareye başvurma mecburiyetinin aranmayacağı esası getirilmiştir. (Madde 12)”

İYUK Madde 12 Kısa Açıklaması

İdari davaya konu edilebilecek nitelikte bir işlem, gerçekleştiği an itibari ile aynı zamanda muhatabında maddi ve manevi zararlar meydana getirmişse, bu durumda İYUK 12 uyarınca kişinin izleyebileceği üç yol bulunmaktadır.

  • Doğrudan Tam Yargı Davasının Açılması

İdare tarafından hakları ihlal edilip zarara uğratılan kişilerin izleyebileceği ilk yol, maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi için doğrudan tam yargı davası açmaktır. Bu yol izlendiğinde kişi; ilgili idari işlem ile alakalı bir iptal talebinde bulunmadan, yalnızca kendisini zarara uğratan idari işlemden kaynaklanan maddi ve manevi zararlarının giderilmesini ister.

  • İptal Davası İle Tam Yargı Davalarının Birlikte Açılması

İdari bir işlem/eylemden kaynaklı olarak kişisel hakları doğrudan ihlal edilenlerin izleyebileceği ikinci yol, iptal davası ile tam yargı davasının birlikte açılmasıdır. Bu yol takip edildiğinde; hem hukuka aykırı işlemin iptali mahkemeden talep edilir, hem de bu işlem dolayısıyla uğranılmış olan maddi ve manevi zararların tazmini istenir.

  • Önce İptal Davasının Ardından Tam Yargı Davasının Açılması

Bir idari işlem/eylemden kaynaklı olarak kişisel hakları doğrudan ihlal edilenlere tanınan üçüncü yol; öncelikle hak ihlaline neden olan idari işlemin iptali için dava açılıp ardından alınacak iptal kararı sonrası tam yargı davası açılmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ilk derece mahkemesi kararından sonra tam yargı davası açılabileceği gibi kanun yollarına başvurulup oradan gelecek kararın ardından da tam yargı davasının açılabileceğidir.

İdari yargılama usulü kanunu madde 12 iyuk 2025

İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde Emsal Kararlar

2577 sayılı İdari Yargılama ve Usul Kanunu’nun 12. maddesi ile alakalı olarak başta Danıştay olmak üzere; Anayasa Mahkemesi ve hatta Yargıtay tarafından verilmiş güncel, emsal kararlar şu şekildedir:

  • İYUK 12. Madde Emsal Danıştay Kararları

Danıştay 10. Dairesi, E. 2011/7919, K. 2013/905, T. 12.2.2013:

Uyuşmazlıkta, davacılar tarafından uğranıldığı ileri sürülen zarar, eylemden değil; üst geçit yapılmasına dair istemden ve bu işlemin icrasından kaynaklanmaktadır. Bu itibarla davacı tarafından, 2577 Sayılı Kanunun 12. maddesi uyarınca, üst geçit yapılmasına dair işlemin icrasından, yani uyuşmazlıkta üst geçit yapımının sona erdiği ve hizmete açıldığı 25.11.2009 tarihinden itibaren altmış gün içinde doğrudan veya 11. madde uyarınca idareye yapılacak başvurunun reddi üzerine dava açılması gerekirken, bu süreler geçirildikten sonra dava açma süresini canlandırıcı mahiyette olmayan 21.9.2010 tarihli başvurunun reddi üzerine 28.1.2011 tarihinde açıları davada süre aşımı bulunmaktadır.

Danıştay 14. Dairesi, E. 2011/7956, K. 2012/6213, T. 28.9.2012:

2577 sayılı Yasa’nın “İptal ve Tam Yargı Davaları” başlıklı 12.maddesinde; ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve İdare ve Vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri kurala bağlanmıştır. Dosyanın incelenmesinden; Isparta İli, Merkez Kepeci Mahallesi, … Sokak No: … adresinde bulunan davacıya ait binanın tehlike arz ettiğinden bahisle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 39. maddesi gereğince 18.11.2008 tarihinde Maili İnhidam Raporu düzenlenerek 19.11.2008 tarih ve 2472 sayılı işlemle 10 günlük süre verilerek yapının yıkılmasının istendiği, davacı vekili tarafından 24.11.2008 tarihinde davalı idareye itirazda bulunulduğu, 28.11.2008 tarih ve 2744 sayılı işlemle bu itirazın reddedildiği, 08.01.2009 tarihinde binanın yıktırılması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen 15.000,00-TL maddi, 1.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 16.000,00-TL zararın tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda aktarılan Yasa hükmüne göre; idari işleme karşı dava açılmaksızın doğrudan tazminat davası açma hakkının bulunduğu ve idari işleme karşı dava açılmamış olmasının bu davadaki istemin incelenmesine engel teşkil etmeyeceği açık olduğundan İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.

Danıştay 5. Dairesi, E. 2011/4978 K. 2012/949 T. 12.3.2012:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun “İptal ve Tam Yargı Davaları” başlıklı 12. maddesinde, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Anılan maddeye göre, ilgililer tarafından, iptal ve tam yargı davalarının birlikte açılması mümkün olduğu gibi; bu davaların birlikte açılmadığı (bir başka ifadeyle, önce iptal davasının açıldığı )hallerde, iptal davası hakkında karar verildikten sonra veya iptal davası hakkında verilen karar için kanun yollarına başvurulmuş olması durumunda da, Yasanın öngördüğü süreler içinde tam yargı davası açılması mümkün olup; 2577 sayılı Yasada , “iptal kararına yönelik olarak temyiz yoluna başvurulmuş olması ve böylece, anılan kararın henüz kesin bir karar niteliğini taşımaması nedeniyle, bu iptal kararına dayalı olarak tam yargı davası açılamayacağı” yolunda herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Nasıl ki, iptal ve tam yargı davalarının birlikte açıldığı davalarda, yargı yerince dava konusu işlemle ilgili olarak verilen kararla birlikte bu karar da gözetilerek tazminat istemi hakkında da karar verilmesi gerekiyorsa; iptal kararından sonra, fakat kanun yollarına başvurulmadan önce açılan davalarda da tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerektiğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır. Kaldı ki, 2577 sayılı Yasanın, idari yargı yerlerince verilen kararların uygulanması ile ilgili düzenlemelere yer verilen 28. maddesinde, anılan yargı kararlarının, bu kararlar hakkında kanun yollarına başvurulmuş olsun veya olmasın idarelerce uygulanması gerektiği de vurgulanmış bulunmaktadır. Belirtilen hukuki durum karşısında, davacı tarafından açılan tam yargı davasının, “bu davaya dayanak alınan iptal davasında Mahkemece verilen dava konusu işlemin iptaline ilişkin kararın henüz kesinleşmediği” gerekçesiyle incelenmeksizin reddi yolunda verilen idare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Danıştay 8. Dairesi, E. 2004/3520 K. 2005/2145 T. 4.5.2005:

2577 sayılı Yasanın 12. maddesinde, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliğ tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11. madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır. Aktarılan yasa hükmüyle, idari işlemlerden dolayı hakları ihlal edilen ilgililerin isterlerse açacakları iptal davaları ile birlikte isterlerse iptal davasının sonuçlanması üzerine tam yargı davası açabilmelerine olanak sağlanmıştır. İlgililerin zararı doğuran işleme karşı öncelikle bir iptal davası açmaları halinde bu konudaki kararın kendilerine tebliğinden itibaren altmış gün içerisinde idareye başvurmaları veya doğrudan tam yargı davası açmaları mümkün olduğu gibi, kararlara karşı kanun yoluna gidilmiş olması halinde de bu hususta verilecek kararların kendilerine tebliğden itibaren idareye başvurmaları ya da doğrudan tam yargı davası açmaları da mümkündür. İdare Mahkemesince; davacı şirketin, işleticisi olduğu özel dershaneye ilk ve orta öğretim öğrencilerinin devam etmelerine izin verilmemesi yolundaki 11.3.2002 günlü işlemin, Mahkemelerinin 12.12.2002 gün ve E: 2002/648, K: 2002/2082 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine 7.2.2003 tarihinde bakılan davayı açtığı, ancak sözkonusu iptal kararının Milli Eğitim Bakanlığınca temyiz edildiği ve dosyanın Danıştay Başkanlığına gönderildiği, 2577 sayılı Yasanın 12. maddesine göre idari işlemden kaynaklanan tam yargı davasının, ya iptal davasıyla birlikte, ya da Mahkemenin iptal kararı üzerine ( veya 11. madde uyarınca idareye başvurulduktan sonra ) açılmasının gerektiği, davacının ise tam yargı davasını iptal davası ile birlikte açmadığı ve dolayısıyla ikinci yolu tercih ettiğinden, temyiz başvurusu hakkında Danıştay’ca bir karar verilmeden önce açılan davanın esastan incelenmesi olanağı bulunmadığı gerekçesiyle dava incelenmeksizin reddedilmiş ise de, bir önceki davanın konusunu oluşturan işlemin iptaline ilişkin mahkeme kararının 12.12.2002 tarihinde tebliği üzerine 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi kapsamında idari dava açmak için belirlenen süre içerisinde 07.02.2003 tarihinde bu davanın açıldığı gözönüne alındığında, bakılan tazminat davasına neden olan işlemin iptaline ilişkin Mahkeme kararının temyizen incelenmesi için Danıştay’a gönderilmiş bulunmasının, bu davanın “”vaktinden önce”” açılmış olduğu sonucunu doğurmayacağından aksi yönde verilen idare mahkemesi kararında usul hükümlerine ve hukuka uyarlık görülmemiştir. Öte yandan; Mahkemece verilen iptal kararının temyizen incelenmesi için Danıştay’a gönderilmiş olmasının, bakılan tazminat davası için “”bekletici bir sorun”” niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır.

Danıştay 5. Dairesi, E. 1999/2323, K. 2002/366, T. 31.1.2002:

… İdare Mahkemesinin … günlü, … sayılı kararıyla; Anayasanın 125. maddesinde idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı; dosyanın incelenmesinden, … Üniversitesi Eğitim Fakültesi Uygulamalı Anaokulu öğretmeni olan davacının, kütüphanede görevlendirilmesine ilişkin 23.5.1996 günlü, 1268 sayılı işlemin aynı Mahkemenin 20.3.1997 günlü, E:1996/652, K:1997/470 sayılı kararıyla iptal edildiği; idarece 28.5.1997 günlü işlemle tekrar Fakültenin Coğrafya Tarih Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi bölümlerinde görevlendirildiği, bu iptal kararına dayalı olarak yoksun kaldığı zorunlu ek ders ücretlerinin tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmış olup, Mahkeme kararıyla iptal edilen işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının tazmini gerektiği gerekçesiyle davacının anaokulu öğretmenliği görevinden alındığı 23.5.1996 tarihi ile, Mahkemelerince verilen 20.3.1997 tarihli iptal kararından sonra tekrar görevlendirildiği 28.5.1997 tarihleri arasında yoksun kaldığı 45.724.000.-liranın, 27.5.1996 tarihinden başlayarak yürütülecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmiştir. Davalı idare, davacının 15.8.1997 tarihinden başlayarak Uygulamalı Anaokulu öğretmenliği görevine tekrar başladığını, görevlendirmede kadrolu nakil sözkonusu olmadığından maddi kaybı bulunmadığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir. İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkün olup, davalı idare tarafından ileri sürülen hususlar İdare Mahkemesi kararının …- liranın davacıya ödenmesine hükmedilmesine ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. Davanın yasal faiz istemiyle ilgili kısmına gelince; Dairemizin yerleşik içtihatlarında, iptal ve tam yargı davasının birlikte açılması ve tazmini istenen maddi zararlar için yasal faiz istenmesi durumunda, hükmedilecek maddi tazminat için davanın ( birlikte açılan iptal ve tam yargı davasının ) açıldığı tarihten ( varsa, bu davaya konu olan başvuru tarihinden ) başlayarak faiz yürütülmesi gerektiği vurgulanmakta olup; ilgililerin iptal davasının sonuçlanması üzerine usulüne uygun olarak tam yargı davası açmaları durumunda ise, hükmedilecek maddi tazminat için yürütülecek faizin başlangıç tarihinin, iptal davasının açıldığı tarih ( varsa bu davaya konu olan başvuru tarihi ) olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Davacı, ilk önce iptal davası açarak bu davanın iptal kararıyla sonuçlanması üzerine süresi içinde açtığı tam yargı davasında yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazminini istediğine göre, yukarıda yer alan açıklamalar karşısında, iptal davasının açıldığı 30.5.1996 tarihinden başlayarak yasal faize hükmedilmesi gerekmekte olup; görevlendirme işleminin kurulduğu 23.5.1996 tarihinin İdare Mahkemesince yasal faizin başlangıç tarihi olarak alınmasında hukuki isabet görülmemiştir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu E. 2006/1984, K. 2007/1822, T. 4.10.2007:

Danıştay içtihatları Birleştirme Kurulunun 1983/10 sayılı kararında da belirtildiği üzere” … Bazı idari işlemler nedeniyle doğan zararlar, işlemin yapıldığı anda bellidir ve kesinlikle tespit edilebilir. Örneğin bir yıkım işleminde bir kamulaştırma işleminde veya bir ithal izni verilmemesi işleminde doğan zararın boyutları bellidir ve miktar olarak tespiti mümkündür. Bazı idari işlemlerden doğan zarar ise, işlemin yürürlükte kaldığı süre ile bağlantılı olduğundan, zararın miktarını işlemin yapıldığı tarihte belirleme olanağı yoktur … Kamu görevlileri hakkında bu sıfatları nedeniyle alınan kararlardan ve yapılan işlemlerden doğan zararların hemen hemen tamamı, statüleri gereği kendilerine aydan aya verilen maaş ve sair ödemelerden ( yan ödemeler, ek ders ücreti, fazla çalışma ücreti, mahrumiyet yeri ödeneği, aile yardımı ödeneği v.s. ) yoksun kalmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Ancak bu zararların miktarını işlem yapıldığı anda tespit imkanı yoktur; zararı doğuran idari işlem yürürlükte kaldığı sürece zarar da devam edecektir … ” Bir idari işlemden doğan ve iptal ve tam yargı davasının birlikte açıldığı tarihte kesin miktarı belli olmayan zararların kalan kısmının iptal ve tam yargı davasıyla ilgili kararın, bu karara karşı kanun yollarına başvurulmuşsa verilecek kararın tebliğinden itibaren 12. maddede öngörülen süre içinde ayrıca açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceğini kabul etmek gerekir. 2577 sayılı Yasanın yukarıya alınan 12. maddesinin idari işlemlerden doğan ve iptal yada iptal ve tam yargı davalarının açılmasından sonra da devam etmekte olan zararlarla ilgili olarak tam yargı davası açma hakkının belirtilen biçimde kullanılmasını engelleyici bir hüküm içermediğini vurgulamak gerekir. 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi idari işlemlerden doğan zararlarla ilgili tam yargı davasının idari işlemin tebliği tarihinden itibaren 60 gün içinde dorudan veya iptal davasıyla birlikte açılmasını zorunlu kılmadığına ve hukuka aykırı idari işlemler nedeniyle uğranılan gerçek zararların Anayasanın 125. ve 2577 sayılı Yasanın 28. maddelerinde yer alan buyurucu kurallar ile hukuk devleti ilkesinin doğal gereği olarak işlemi tesis eden idarece tam olarak karşılanması gerektiğinden bu tür işlemlerden doğan ve süregelmekte olan zararların, 12. maddede öngörülen süre koşuluna uyulmak kaydıyla, kısımlara ayrılarak da dava konusu edilebileceğini kabul etmek gerekir.

Danıştay 10. Dairesi, E. 2006/237, K. 2008/172, T. 25.1.2008:

İdari işlemler; idari makam ve mercilerin idari faaliyetleriyle ilgili alanda, idare hukuku çerçevesinde, tek taraflı irade açıklamasıyla hukuk aleminde sonuç doğuran, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikteki tasarruflarıdır. Temelinde bir idari karar veya işlem olmayan, fizik alanında görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar ile idarenin hareketsiz kalması ise, idari eylem olarak adlandırılmaktadır. İdari işlemler hukuk aleminde değişiklik yapan, yenilik doğuran irade açıklamalarını yansıttığı halde, hukuk alanında değişiklik ve yenilik yapmayan idari eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuçlar doğurabilir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Hakkında Kanun’un 12. maddesinde; “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” hükümleri yer almış; anılan Yasanın 13. maddesinde ise; “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir.” hükümleri bulunmaktadır. Dosyanın incelenmesinden; davacı, 30.7.2004 tarihinde büyükbaş hayvanlarına saldıran ayıların davalı idarece avlanmasının yasaklanmış olması nedeniyle tüfeğiyle vuramadığını, sadece havaya ateş ederek korkutup kaçırmaya çalıştığını, bu arada da üç ayının saldırısı sonucunda altı adet büyükbaş hayvanından birinin parçalanarak öldürüldüğünü, üç tanesinin de yaralandığını belirterek uğradığı ileri sürülen toplam 5.500 YTL maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle davayı açmıştır. Görüldüğü üzere, ayıların saldırması ve bu hayvanların avlanmasının idarece yasaklanmış olması nedeniyle, davacının tüfeğiyle vuramaması sonucu zararın oluşmasında her hangi bir idari eylem bulunmamakta; zarar idari işlem olan av yasağı kararından ve bu kararın icrasından doğmaktadır. Bu durumda, 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi kapsamında bulunan uyuşmazlıkta, anılan Yasanın 13. maddesinde idari eylemden doğan zararlar için öngörülen idareye başvurma şartının aranmaması gerektiğinden,’ İdare Mahkemesince merciine tevdi kararı verilmesine ilişkin temyize konu mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Danıştay 14. Dairesi, E. 2011/7956, K. 2012/6213, T. 28.9.2012:

2577 sayılı Yasa’nın “İptal ve Tam Yargı Davaları” başlıklı 12.maddesinde; ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve İdare ve Vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri kurala bağlanmıştır. Dosyanın incelenmesinden; Isparta İli, Merkez Kepeci Mahallesi, … Sokak No: … adresinde bulunan davacıya ait binanın tehlike arz ettiğinden bahisle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 39. maddesi gereğince 18.11.2008 tarihinde Maili İnhidam Raporu düzenlenerek 19.11.2008 tarih ve 2472 sayılı işlemle 10 günlük süre verilerek yapının yıkılmasının istendiği, davacı vekili tarafından 24.11.2008 tarihinde davalı idareye itirazda bulunulduğu, 28.11.2008 tarih ve 2744 sayılı işlemle bu itirazın reddedildiği, 08.01.2009 tarihinde binanın yıktırılması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen 15.000,00-TL maddi, 1.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 16.000,00-TL zararın tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda aktarılan Yasa hükmüne göre; idari işleme karşı dava açılmaksızın doğrudan tazminat davası açma hakkının bulunduğu ve idari işleme karşı dava açılmamış olmasının bu davadaki istemin incelenmesine engel teşkil etmeyeceği açık olduğundan İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.

  • İYUK 12. Madde Emsal Anayasa Mahkemesi Kararı

(Ömer Topuz [1. B.], B. No: 2013/6833, 3/4/2014, § …): 

Aynı Kanun’un 11. maddesinde ise, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hükme bağlandıktan sonra 12. maddesinde de, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11. madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu kuralına yer verilmiştir.

Başvuru konusu olayda başvurucu özelleştirme uygulaması nedeniyle atamasının yapıldığı ve 1/6/2006 tarihinde göreve başladığı Tokat İl Sağlık Müdürlüğünde eksik maaş ödendiği gerekçesiyle 3/3/2011 tarihinde idareye başvurmuş, 16/3/2011 tarihli işlem ile başvurusunun reddedilmesi üzerine 2/5/2011 tarihinde, bu ret işleminin iptali ile birlikte 15/8/2006 tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan 22.451,62 TL’nin faiziyle birlikte tazminine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ise dava açma tarihinden geriye doğru 120 gün içindeki ilk uygulama tarihi olan 15/1/2011 tarihinden sonraki dönem için ödenen mali haklardan yararlandırılması isteminde bulunabileceği gerekçesiyle 15/1/2011 tarihinden önceki mali haklardan yararlandırılması talebinin süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiş, 5/1/2011 tarihinden sonra eksik ödeme iddiaları hakkında ise davanın esası hakkında inceleme ve değerlendirme yapmıştır.

  • İYUK 12. Madde Emsal Yargıtay Kararı

(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2022/15979 E., 2023/9132 K. ve 13.09.2023 T.):

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; somut uyuşmazlığın dayanağını oluşturan işlemin, davacının sözleşmeli er olarak görev yapmakta iken izin kullandığı ancak izin bitiminde birliğe katılım yapmadığından bahisle 06.03.2018 tarihinde sözleşmesinin feshedildiği bu nedenle maddi kayba uğradığı iddiası ile firar suçunu işlemiş olduğu gerekçesi ile ceza mahkemesinde yargılanması nedeni ile maddi manevi zarara uğradığı, dolayısıyla tazminat talebinin sözleşme feshine bağlı idari işlem olduğunun anlaşıldığı, idari işlem ve eylemlerden doğan taleplerin çözüm yerinin 2577 sayılı İYUK’un 12 ve 13 üncü maddeleri gereğince idari yargı mercilerinde açılacak tam yargı davaları olduğu, somut olayda da davaya bakmakla görevli mahkemenin idari yargı olduğu gerekçesi ile davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.